top of page
Yazarın fotoğrafıSu Akça

Göçün Toplum ve Sanata Etkisi

Sanatçının eserinde yankılanan diaspora, bireyi ve sanatı yeniden yaratıyor

Göçün, göç etmek zorunda kalmanın sanatçı yani birey üzerindeki etkilerine bir önceki yazıda

değinmiştik. Bu terk edişin yarattığı geniş çaplı etkileri, bir de toplum ve sanat üzerinden ele

alalım.

Bir bölgedeki insanların topluca gerçekleştirdikleri göç ile beraber yalnızca coğrafya değil,

hikâyeler de şekil değiştirir. Sesler, nefesler, anılar topraklardan bir bir yitip giderler.

Yerinden edilen her can, sadece bedenlerini değil; kültürünü, dilini ve kolektif bazda

kurulmuş hayallerini de beraberinde götürür. Başka diyarlara taşınan bu unsurların her biri

aynı zamanda birer kopuş yaşar. Bu süreçte ortaya çıkan yoğun duygular, sanatı ve

toplumları yeniden şekillendiren; onları dönüştüren bir gücü beraberinde getirir.

Diasporanın kamçısı: Yeni bir ben yaratmak

Geçmişini ve geleceğe dair hedeflerini bavuluna koyup göç eden bir bireyin ardında, onu

benimseyen bir ‘ev’ kalır. Göç eden toplumlar nüfuzlarının yanında geleneklerini,

konuştukları dillerini ve hafızalarını da kaybeder. Toplum, görünmez iplerle alt tabanda

birbirine bağlı bir yapıdır. Şarkılar, masallar, efsaneler…

Her biri tarihin sayfalarına karışmaya yüz tutmuştur artık. Her şeye rağmen zaman akar,

hayat devam eder. Göçün ardından boşalan topraklar, yaşanacak yeni serüvenleri ve onların

yeni sahiplerini bekler. Herkes bir şeyi çok iyi biliyordur ki; artık hiçbir şey eskisi gibi

olmayacaktır.

Peki göç alan toplumlar, onlar neler hisseder veya yaşar? Göçmenlerin, gittikleri herhangi

yeni bir yerde değişim yaratması muhtemeldir. Göç alan toplumlar, kendi sahip oldukları

kimliklerini kaybetmekten korkabilir; ancak bu beraberlik yeniden inşa edilebilecek kültürel

köprülerin temelini oluşturur.

Sanatçı, sanatın ta kendisi!

Göçün insan bedenlerinde yaratabileceği travmanın ilaçlarından birisi de çok yoğun hislerle

mücadele eden ve adaptasyon sürecinden geçen kişilerin, kendisini sanatla ifade etmesidir.

Sanat, diasporanın açtığı yaralara hem tanıklık eder hem de merhem olur. Yerinden,

yurdundan sürgün edilmiş insan, yeniden doğurur kendini. Her kopuş, yeni bir yaratımdır.

Kimi bir türkü yakar, kimi şiir yazar. Bazıları acısını mermere işler, bazıları tuvale. İçindekileri,

dışarıya sanatıyla icra edenler; birçok kişinin tercümanı olur. Sanat, bir kez daha galibiyetin

en büyük ortağıdır. Sanat, geçmişi bugüne taşır ve yeni bir geleceği inşa eder.

Saf enerjiler, çocuklarımız ne olur göçler esnasında, ne yaşarlar, ne hissederler? Göçmen

çocukların çizdiği resimlerde, iki ev iki güneş figürüne sıkça rastlanır. Neler oluyor o anda

içlerinde, kaç dünyaları var sahi? Bu, bireysel değil kolektif bir kimlik krizinin tezahürüdür.

Bir göçmenin eliyle yazdığı ama sözleri kalbinden, midesindeki düğümlerden gelen

günlüğünün sayfaları. Halıya dokuduğu bir desen, duvara tek çiviyle asılmış tablonun içindeki

resim. Hepsi, acıyı yaşamış toplumun ortak dilidir.


Diaspora toplumları ve hibrit kültürler

Göç ile ait olduğuna inandığı yerden koparılan ruhlar, bir daha hiçbir yere tam manasıyla ait

hissedemeyebilirler. Eski ve yeni yer arasında yaşadıkları arada kalmışlık, yaratıcılıklarının

kaynağıdır. Diaspora yaşayan topluluklar, geçmiş ve şimdiyi birleştirerek hibrit bir kültür

yaratır. Karmaşık, çok katmanlı ve kopuk gibi gözüken bu yeni düzenin her bir parçası, tıpkı

bir mozaik gibidir. Tek başına anlam ifade etmeyen bu küçük parçalar, bir araya geldiği

zaman estetik bir bütünlük oluşturur.

Hibrit kültürün sanattaki etkisini dilde ve biçimde görürüz. Sanatta diasporanın işlendiği

yapıtlara örnek olarak Ganalı sanatçı El Anatsui’nin atık metal ve plastik malzemelerle

oluşturduğu devasa duvar heykellerini verebiliriz. Sanatçı, bu eserlerinde Afrika'nın sömürge

geçmişi ve diasporadaki kimlik arayışını sembolize ederek; küresel bağlar ve kopuşlar üzerine

düşündürür.

Bir diğer örnek, Büyük Göç sırasında Güney'den Kuzey Amerika'ya taşınan Afrikalı

Amerikalıların hikayesini 60 parçalık bir seriyle anlatan Jacob Lawrance’tır. Eserlerinde canlı

renkler ve keskin geometrik formlar kullanarak diaspora deneyimini güçlü bir görsellikle ifade

eder.

Göçün yarattığı yeni toplum ve yeni sanat

Göç ve diasporanın insan hayatında meydana getirdiklerini toparlayacak olursak; toplumlar,

göç karşısında kendilerini ve sanatlarını değiştirmek zorunda kalır. Bu değişim, bazen acı

verici bazen ise yenilikçi bir şekilde ortaya çıkar. Göç ve akabinde meydana gelen diaspora,

toplumları hem hayatta kalmaya hem de yaratıcı olma gücünü açığa çıkarma noktasında

yeniden şekillendirir.

Göçe mecbur bırakılmış bir insan, bir daha kendisi olabilir mi?

4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page